İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, İBB'ye yönelik soruşturmada gözaltına alınan gazeteciler hakkında hazırladığı iddianame büyük tartışma yarattı. Savcılık, gazetecilerin "eylemleri haber amacıyla takip ettiğine dair bir tespit" olmadığını iddia ederek 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası istedi. Bu durum, "Gazetecilik suç mu?" sorusunu gündeme getirdi.
Gazetecilik Tanımı Değişiyor Mu?
Eskiden gazeteci tanımı netti: Bir medya kuruluşunda çalışan, haber toplayan ve yayınlayan kişi. Ancak internetin ve sosyal medyanın yükselişiyle bu tanım değişti. Artık birçok gazeteci, bağımsız platformlarda, YouTube kanallarında veya kendi internet sitelerinde gazetecilik yapıyor. Bu durumda, gazetecilik faaliyetinin nerede ve nasıl yapıldığı önemini yitiriyor.
Varol Ersoy'un belirttiği gibi, günümüzde en çok satan gazetenin tirajı 50 bini geçmezken, YouTube kanallarının izlenme sayıları milyonlara ulaşıyor. Bu durum, gazeteciliğin artık sadece geleneksel medyayla sınırlı olmadığını gösteriyor.
Savcının Gerekçesi Ne Kadar Mantıklı?
Savcının iddianamesindeki gerekçe, "eylemleri haber amacıyla takip ettiğine dair bir tespit" olmaması. Ancak gazetecilerin gözaltına alınması ve ekipmanlarına el konulması, onların haber yapmasını engelledi. Yani, savcılık önce gazetecilerin görevini yapmasını engelliyor, sonra da "haber yapma amacı" olmadığını iddia ediyor. Bu durum, manavın tezgahına el koyup sonra da "meyve satma amacı yok" demek gibi bir çelişki yaratıyor.
Gazetecilerin basın kartları, kurumlarından aldıkları tanıtım kartları ve daha önce yaptıkları haberler, onların gazetecilik faaliyetinde bulunduğunu açıkça gösteriyor. Buna rağmen, savcılığın "tespit yok" demesi, basın özgürlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılanıyor.
- Gazetecilerin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'ndan aldığı basın kartları
- Kurumlarından aldıkları tanıtım kartları
- Daha önce yaptıkları yüzlerce haber
Bu İddianame Ne Anlama Geliyor?
Bu iddianame sadece o yedi gazeteciyi değil, Türkiye'deki tüm gazetecileri etkiliyor. Eğer bir savcı, gazetecilik faaliyetini "tespit edemezse", o gazetecinin hapse atılması mümkün hale geliyor. Bu durum, otokratikleşme ve sansürün bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Sonuç olarak, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın iddianamesi, Türkiye'de gazetecilik yapmanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Basın özgürlüğünün kısıtlanması, toplumun haber alma hakkını da engelliyor. Bu nedenle, bu tür uygulamalara karşı ses çıkarmak ve gazetecileri desteklemek büyük önem taşıyor.