20 Nisan 2025 Pazar

Kitapların Kaderi: Her Çiçek Her Toprakta Açar mı?

Sevgili okuyucular, her insanın bir kaderi olduğu gibi her kitabın da bir kaderi vardır. Kitapların kaderi, yazılmaya başlandıkları anda başlar. Kimisi uzun zaman bir yayıncı arar bulamaz, kimisi şıp diye bulur yayıncısını. Yayıncıyı bulmakla bitmez bu yolculuk tabii. Bundan sonrasını, dağıtılan kitaplar ve dağıtılamayan kitaplar gibi iki kısma ayırabileceğimiz gibi okuruna ulaşan ve ulaşamayan kitaplar olarak da ayırabiliriz. Kitap ehli bilir ki dağıtılmakla okura ulaşmak farklı şeylerdir.

Kitapların Okurla Buluşma Anı

Okura ulaşmanın en büyük mihenk taşı ise zannımca kulaktan kulağa fısıldanma payesine erişmektir. Nedir bu kulaktan kulağa fısıldanmak payesi? Bu da paye midir? Kim, nereden uyduruyor böyle şeyleri gibi sorular aklınıza üşüşmeden açıklayayım; okumayı seven birinin, okumayı seven bir başkasına filanca kitabı okudum, çok beğendim, sana da tavsiye ederim demesi yahut kitabiyat bilgisine güvendiğin birinin, elindeki kitaptan gözünü ayırmadığına şahit olup ne okuyorsun sorusunu sorduğunda aldığın cevaptır.

Böyle kulaktan kulağa yayılan kitapların, ne günümüzün seyyar reklam panosu olan instagramda verilecek sponsorlu “story”lere, ne de “influencer” denilen yeni nesil pazarlamacıların çekeceği youtube videolarına ihtiyacı vardır. Bu tür kitapların yolculuğunu kimse sekteye uğratamaz, belini hiçbir müdahale bükemez ve zaten bu mertebeye de öyle her kitap ulaşamaz sevgili okuyucularım.

Kitapların Bireysel Kaderi

Kitapların, her okurun kendi yolculuğu içerisinde de ayrıca bir kaderi vardır. Misal bir kitabı zamansız okuduğunuz için içine girememiş, onun dünyasına vakıf olamamış olabilirsiniz. Bazı kitapların yaşı vardır, o yaşın olgunluğuna ermeden okumaya kalktığınızda, sonra bir daha geri dönmeniz gerekir. Eee, ne demişler dostlarım, her çiçek her toprakta açmaz, yahut ait hissettiğin yerde çiçeklenirsin.

Bazı kitaplara ulaşma hikayeleri de kitapların kaderine dahildir kıymetli okuyucularım. Yıllar evvel Cenap Şehabettin’in artık baskısı kalmamış Evrak-ı Eyyam’ını arıyordum misal. Olsa olsa demiştim Kitabevi’nde vardır bu kitap. Bir cumartesi yolumu Cağaloğlu’na düşürmüş Varış’ın dükkanına uğramıştım. Mehmet Bey her zamanki latifeciliğiyle, "Evrak-ı Eyyam var ama nerede, arka tarafta bir yerlerde olması lazım," demişti. "Gidip sen bulursan beş lira, bulmak için beni getirtirsen on lira." Sizce bunu duyunca ne yapmışımdır sevgili dostlarım. Dediği yerdeki rafları didik didik edip o kitabı buldum tabii.

Kitapların Kaderi ve Tesadüfler

Geçenlerde, cami çıkışı çay ocağında koyu bir muhabbeti demledikten sonra kitap kulübümüzün yetişkin üyeleri için hangi kitabı seçsek de okuyup tahlil etsek diye düşünmüş ve dağılmadan Mustafa Hoca’nın Dokuz Yüz Katlı İnsan’ında karar kılmıştık. Dönüş yolunda tam köşeyi dönerken bir sokak kitapçısıyla karşılaşmayalım mı! Üç-beş kitabı duvara dizmiş, müşterilerini bekliyor. Kitaplardan biri ne olsun? Tabii ki Dokuz Yüz Katlı İnsan. Alıverdim hemen. Kaçırır mıyım, hem de yarı fiyatına. Peki bu yaşadığım kimin kerametiydi sizce sevgili okuyucularım? Benim mi, Mustafa Hoca’nın mı? Yoksa sadece kitapların kaderi mi?

Kitapların kaderi, okuyucuyla buluşma anı, zamansız okumalar ve tesadüflerle örülü bir süreçtir. Her kitap, kendi yolculuğunda farklı bir kader yaşar ve okuyucusuna farklı şekillerde ulaşır. Unutmayalım ki, her çiçek her toprakta açmaz; her kitap da her okuyucuya aynı anda hitap etmeyebilir. Önemli olan, doğru zamanda doğru kitapla karşılaşmaktır.

İlgili Haberler