Gazeteci Fatih Altaylı'nın tutuklanması Türkiye gündemine bomba gibi düştü. Yürürlükteki Türk Ceza Kanunu'nun mimarlarından Prof. Dr. Adem Sözüer, bu duruma sert tepki göstererek, "Fiili saldırı sözlü ifadeleri kapsamaz, DGM'leri mi arar hale geldik?" ifadelerini kullandı. Bu açıklama, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı ve ifade özgürlüğü tartışmalarını yeniden alevlendirdi.

Prof. Sözüer'den Tarihi Hatırlatma

Prof. Dr. Adem Sözüer, Fatih Altaylı'nın geçmişte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı yayına çıkarma cesaretini hatırlatarak, "Fatih Altaylı CİNE 5'te canlı yayına çağırdı. Partiyi yeni kurduğu dönemde Sayın Cumhurbaşkanı, Ankara Devlet Güvenlik savcısınca tutuklanmaya sevk edilmişti. Tutuklama yanlış olur dedik. Tutuklama olmadı. DGM'de o zamanki avukatı sayın Hayati Yazıcı vardı, kendisi daha iyi değerlendirir: DGM'leri arar hale mi geldik? Altaylı o programda dönemin merkez medyasının malum tutumuna aykırı bir tavır sergilemişti" dedi.

"Fiili Saldırı Sözlü İfadeleri Kapsamaz"

Sözüer, Türk Ceza Kanunu'nun 310/2. maddesine atıfta bulunarak, "Cumhurbaşkanına karşı 'Fiili saldırılar' unsuru basın yoluyla yapılan sözlü ifadeleri kapsamaz" dedi. Ayrıca, fiili saldırı kavramının karşılaştırmalı hukukta da fiziki temas amaçlı davranışları ifade ettiğini vurguladı. Sözüer, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

• "TCK 310/2. maddesindeki Cumhurbaşkanına karşı 'Fiili saldırılar' unsuru basın yoluyla yapılan sözlü ifadeleri kapsamaz."
• "Türk Ceza Kanunu 310. maddesi Cumhurbaşkanına yönelik Suikast ve diğer 'fiili saldırıları' cezalandırıyor."
• "'Fiili saldırı' basın yoluyla yapılan sözlü ifadeleri kapsamaz."

Fatih Altaylı Neden Tutuklandı?

Gazeteci Fatih Altaylı, kendisine ait YouTube kanalında yaptığı yorumlar nedeniyle "Cumhurbaşkanını tehdit" suçlamasıyla başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanarak Silivri Cezaevi'ne gönderildi. Bu gelişme, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü savunucuları tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı.

Fatih Altaylı'nın tutuklanması ve Prof. Dr. Adem Sözüer'in açıklamaları, Türkiye'de hukuk devleti ilkesi ve ifade özgürlüğü konularında derin tartışmalara yol açtı. Bu olay, Türkiye'nin geleceği açısından önemli bir dönüm noktası olabilir. Basın ve ifade özgürlüğünün korunması, demokratik bir toplumun temel taşlarından biridir ve bu değerlere sahip çıkmak, her vatandaşın sorumluluğundadır.