Sağlık mı, Baskı mı? Kamusal Alan Ölçümleri Neyi Amaçlıyor?
Gündem

Sağlık mı, Baskı mı? Kamusal Alan Ölçümleri Neyi Amaçlıyor?


26 May 20255 dk okuma42 görüntülenmeSon güncelleme: 16 August 2025

Sağlık Bakanlığı'nın şehir meydanlarında ve alışveriş merkezlerinde kurduğu stantlarda yapılan sağlık ölçümleri, ilk bakışta toplum sağlığını önemseme çabası olarak görülebilir. Ancak bu tür bir müdahale, sağlamcılık bağlamında değerlendirildiğinde düşündürücü bir tablo ortaya çıkarıyor. Bu uygulama, sağlığı sadece belirli bir standarda uyan bedenler için bir ayrıcalık haline getirirken, diğerlerini dışlayarak bir tür baskı mekanizması oluşturuyor olabilir mi?

Sağlık mı, Engellilik mi? İnce Çizgi

Hastalık ve engellilik arasındaki ayrımın net bir şekilde yapılması önemlidir. Hastalık genellikle ilerleyici, ağrılı ve yaşamı tehdit edebilirken, engellilik çoğu zaman kişinin bedensel özelliklerinden değil, çevrenin ve toplumun bu özelliklere uyumsuzluğundan kaynaklanır. Ancak günümüzde sağlıkla ilgili oluşturulan ideoloji, sadece hastalığı değil, her türlü "norm dışı" bedeni tehdit olarak algılayabiliyor. Örneğin, "fazla" kilolu veya "kısa" boylu olmak, doğrudan bir hastalık olmasa da sağlıksızlıkla eş anlamlı hale getirilebiliyor. Bu durum, sağlığı görünüşe, performansa ve hatta kişisel değere dair bir ölçüte dönüştürüyor.

Bu noktada sağlamcılık devreye giriyor. Sağlamcılık, sadece engellileri değil, her tür "norm dışı" bedeni değersizleştiren bir düşünce biçimidir. Bu düşünceye göre, bedensel ve zihinsel işlevlerin belli bir standardı vardır ve bu standarda uymayanlar eksik, sorunlu, hatta topluma yük olarak görülür. Yaşlı, yavaş, şişman, farklı yürüyen veya farklı konuşan herkes bu dışlama mekanizmasının hedefi haline gelebilir.

Sağlıklı Olmak Bir Yük mü?

"Sağlıklı olmak," giderek daha çok kişisel başarıyla eşleştiriliyor. Sanki hepimiz sağlıklı olup olmamamızdan tek başımıza sorumluyuz. Ancak bu büyük bir yanılgı. Sağlıklı gıdaya erişim, temiz çevre, güvenli barınma, dinlenme hakkı ve adil iş koşulları gibi faktörler olmadan kim "kendi çabasıyla" sağlıklı kalabilir? İçinde yaşadığımız sistem, insanların sağlıksız olmasına neden olan yapısal eşitsizliklerle dolu. Bu nedenle halk sağlığı konusu doğrudan politik bir meseledir.

Alışveriş merkezlerinde kurulan ölçüm masaları, aynı zamanda bir biyopolitik kontrol aracı işlevi görüyor. Kamusal alanda yapılan bu ölçümler, kişilerin bedenlerini "ölçülebilir, denetlenebilir, norma uydurulabilir" hale getiriyor. Böylece sağlık çabası, bir tür gözetim haline dönüşüyor. Bu ölçümlerde, bedenimiz dışarıdan bir gözle inceleniyor ve değerlendiriliyor. Bu durum, kendi bedenlerimize duyduğumuz güvenin yerini bir eksiklik hissi, hatta utanç almasına neden olabiliyor. Sağlıklı olamamanın getirdiği suçluluk duygusu, birçok insan için anksiyete kaynağı haline geliyor. Sağlık, bir şifa değil, bir stres kaynağına dönüşebiliyor.

Bu yaşananların etkisi sadece kişilerle sınırlı değil, toplumun bedensel çeşitliliği algılama biçimini de belirliyor. Sağlık dayatıldığında, farklılıklar da patoloji haline geliyor. Yani sağlık bir hak olmaktan çıkıp bir mecburiyet olduğunda, bedenleri "ıslah" etme çabası da bir tür modern öjenik pratiğe dönüşebilir. Bugün belki kimse açıktan "Kusurlu genleri yok edelim" demiyor ama bazen engelliler için bazen fakirler için bazense sadece tipini beğenmedikleri kişiler için "Bunlar da çocuk yapmasın" ifadeleri rahatça paylaşılabiliyor.

Sonuç: Sağlık mı, Uysallık mı?

Sonuç olarak, bu tarz müdahaleler bizi gerçekten daha sağlıklı yapmıyor; sadece bedenlerimizi daha uysal, daha itaatkâr ve daha kaygılı hale getiriyor. Sağlıklı olmak elbette önemli olabilir ancak bu önem ancak eşitlikçi ve kapsayıcı bir toplumda anlamlı olur. Sağlamcılığın hâkim olduğu bir düzende sağlık; belli bir azınlık için bir ayrıcalık, büyük bir çoğunluk içinse gerçek anlamda sahip olmalarına izin verilmeyen ancak yine de sahipmiş gibi görünmeleri gereken estetik ve etik bir zorlamadır.